Her gün şehit olmayı bekliyorduk
İsrail ve Hamas’ın arasında yapılan esir takası anlaşması kapsamında şu ana kadar Filistinli 180 esir kadın ve çocuk serbest bırakıldı. İsrail hapishanelerinde aileleriyle görüşmelerine dahi müsaade edilmeyen esirler, serbest bırakıldıklarında büyük bir coşku ile aileleri tarafından karşılandı. İsrail zindanlarında insanlık dışı muamelelere maruz kalan çocuklar ise hapishanede yaşadıkları zorlu günleri Yeni Şafak’a anlattı. Özellikle 7 Ekim’den sonra işkencelerin arttığını söyleyen serbest bırakılan esirler, İsrail’in gerçek yüzünü bütün dünyanın görmesini istiyor.
Nakab Hapishanesi’nde kalan Cevad Tevfik Yusuf (18), “Hiçbir suçum olmadığı halde 1 seneden beri İsrail’in zindanlarında akıl almaz işkencelere maruz kalıyordum. Her gün demir sopalarla kemiklerimiz kırılana kadar dayak yiyorduk. Hapishanelerde çığlık sesleri hiç dinmiyordu. Dayak yemekten yüzümüz ve kıyafetlerimiz kan revan içerisinde oluyordu. Sistematik bir şekilde her gün dayak yiyorduk. 7 Ekim’den sonra işkenceler, baskılar ve tehditler inanılmaz derecede arttı. İşgalciler, yakın arkadaşım olan Sair Abu Ata’ya gözümün önünde demir sopalarla işkence ederek öldürdü. Hapiste olan herkesin ya kolu ya da ayağı kırılıyordu. Hamas’a ya da herhangi bir derneğe üye olanların yüzleri tanınmayacak hale gelene kadar darp ediliyordu. Susadığımızda su verilmiyordu, 5 kişiye bir veriyorlardı. O kadar kötü muameleler ediliyordu ki her gün şehit olmayı bekliyorduk” İfadelerini kullandı.
Nakab hapishanesinde kalan Muhammed Nazzal Ebu Avn (17) , “Her gün dayak yiyerek uyandığınız bir gün düşünün? Bizler işte her gün bu şekilde uyandırılıyor ve neredeyse günün çoğunluğunda bu şekilde işkenceye maruz kalıyorduk. 4 sene boyunca en çok dayak yiyen esir benim. Dayak yemekten her yerim yara bere içerisinde elim ve parmaklarım kırıldı ne tedavi etmek için hastaneye götürüyorlar ne de yemek ve su veriyorlardı. Tedavi edilemeyen birçok esir şehit oldu. Her gün dayak yediğimiz için bazen bilincim gidiyordu. Arkadaşlarım yardımcı oluyordu fakat hepimiz yardıma muhtaçtık. 7 Ekim’den sonra hepimizi koğuşlardan çıkartıp hücrelere aldılar. Küçücük olan zifiri karanlıkta mermerin üzerinde bekliyorduk. Her günümüz böyle işkencelerle geçiyordu. Bu ölüm çukurundan kurtulmak için dizlerimin üstüne çöküp Rabbime defalarca yalvardım. Elhamdülillah serbest bırakıldım, Rabbim bütün esirlerimize nasip etsin. Bir arkadaşımı gözümün önünde kafasını kırana kadar demir sopalar ve silahlarla dövdüler. Tedavi etmeden silahlarıyla birlikte kanlar içerisinde bırakıp gittiler. İsrail’in zindanları işkence yuvalarından başka bir şey değil” şeklinde konuştu.
Nakab Hapishanesi’nden Ömer İmad Hasan El Atşan (17), “2 seneden beri İşgalciler tarafından tutuklandım. Özellikle 7 Ekim’den sonra işkenceler çok fazla arttı. Her dakika bizi kontrol etmeye geliyorlardı. Günün belli saatlerinde hepimizi düz üstü yere yatırıp ellerimizi başımıza koyup dövüyorlardı. Arkadaşlarımla birlikte dayak sırasına giriyorduk. Nefes almak istediğimizi söylediğimizde bizi avluya çıkarmıyorlardı. Susadığımızda çok az pis sular veriyorlardı. Yemek zaten yiyemiyorduk, hepsi bizi yavaş yavaş öldürmek için uğraşıyordu. Kan kokusundan midem çok fazla bulanıyordu. Çok kötü muamelelere maruz kaldık. 2 sene boyunca her şeyi yaşattılar” dedi.