“`html
Hukuk uzmanı Dr. Başar Yaltı, Cumhuriyet’in sorularına içtenlikle yanıt verdi.
– TÜSİAD açıklamalarına yönelik başlatılan soruşturmalar, belirtilen eleştirilerin suç unsuru taşıyıp taşımadığı konusunda ne düşünüyorsunuz?
Kesinlikle bu eleştirilerin suç barındırdığını düşünmüyorum. Biraz hukuk bilgisi ve demokrasi bilincine sahip olan herkes bu savların eleştiri niteliğinde olduğunu rahatlıkla anlayabilir. Fakat ne yazık ki, ülkemizde bazı gazetecilerin iktidar tarafından yönlendirilen bir tutum sergilediğini görmekteyiz. Her eleştiride darbe arayışında olmak ve durumu karmaşık hale getirmek gibi bir eğilim var. TÜSİAD yöneticilerinin ifadeleri, tamamen Anayasanın 25. ve 26. maddeleri çerçevesinde düşünce özgürlüğü kapsamındadır. Normal koşullarda, bu sözlerin suç sayılması kendisi de bir suç teşkil eder.
– Cumhurbaşkanı Erdoğan, grup toplantısında TÜSİAD için, “Yeni Türkiye’de haddinizi bileceksiniz” dedi. Ardından, hem yönetim kurulu başkanı Orhan Turan hem de ilk soruşturma açılan Ömer Aras polis eşliğinde ifadesi için mahkemeye götürüldü. Bu tablo ne ifade ediyor?
Askerlikte, “durumdan vazife çıkarmak” diye bir kavram vardır. Artık yargı alanında da benzer bir durumun oluştuğu açık. Buradaki yargı mensupları, durumu kendilerine göre yorumlayarak siyaseten uygun olanla hareket ediyorlar. Bahsettiğiniz durum, topluma güçlü bir mesaj veriyor: “Sus/konuşma/eleyici ol, yalnızca dinle ve itaat et.” Bu, “Aksi taktirde başınıza neler geleceğini görüyorsunuz” mesajını içeriyor.
– Bir yandan Bakan Mehmet Şimşek, uluslararası yatırımcılar ararken, diğer yandan böyle bir soruşturmanın başlatılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mehmet Şimşek’in TÜSİAD soruşturmasından en fazla etkilenen kişi olduğunu düşünüyorum. O da bu durumun kendisine ilettiği mesajı almış olmalı. Zaten, etkili olma konusunda pek başarılı olamadığı da ortada. İşinin bundan sonra daha da zorlaşacağı aşikar. Hatta yakında istifa etmesine de şaşırmamak gerekebilir.
– İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu için talep edilen cezanın 20 yılı aşmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz, İmamoğlu’na ceza çıkacağına inanıyor musunuz?
Her şey mümkün. Ülkemizde ne yazık ki bağımsız ve tarafsız bir yargı ortamı yok. Yargı, genel olarak bir üst yapı kurumu olarak işliyor ve nihayetinde hukuk düzeninin nasıl işlemesine karar verenler de mevcut sistemin sahipleridir. Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) yargı sisteminin işleminde adaletin sağlanmasına yönelik bir sorumluluk taşımalıdır. Ancak, sade yurttaşın bile sıkça tanık olduğu hukuksuzluklar karşısında hiç müdahalede bulunduklarını duydunuz mu? Tam tersine, tahliye kararları veren hakimler sürgüne yollanıyor. Dolayısıyla bu tür yapıların, esasen güç yapısının kontrol mekanizmaları haline geldiğini söyleyebilirim. Dikkat edin, genellikle iktidardan yana bir tutum sergileyip oraya yanıt veriyorlar.
‘TEĞMENLERDE DE AYNISI OLDU’
Bu özel durum yalnızca yargıyla sınırlı kalmadı; teğmenler konusunda da benzer bir tablo gözlemlendi. Yüksek Disiplin Kurulu, 4/5 oyla teğmenlerin ihraç edilmesine karar verdi. Sonrasında, iktidarın isteğine ters oy kullananlar başka görevlere atandı ve bir korgeneral istifa etti.
‘İMAMOĞLU KISKACA ALINIYOR’
Demokratik yapı tam anlamıyla göz ardı edilmediği için ve seçim, en azından asgari demokratik koşullara göre yapıldığı için, iktidar şu anda seçim hazırlığı yapma çabasında. Başarısızlıklarının farkında ve olası güçlü rakipleri etkisiz kılmak adına çalışmaları sürüyor. Bu süreçte hukukun bu düzenleme özelliğinden yararlanılmaya çalışılıyor; yani cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahale ediliyor. İmamoğlu, muhalefetin en güçlü adayı olarak hedef alınıyor. İlgilerini en çok çeken kişi de kendisi. Dolayısıyla İmamoğlu için mahkumiyet kararlarının çıkması oldukça muhtemel.
‘ELDE VAR BİR’ DAVASI
– Kamuoyunda “ahmak davası” olarak bilinen dava halen istinafta bekliyor. Buradaki amaç nedir?
Zamanlama ve strateji bu durumda kritik öneme sahip. İktidarın strateji kara kaparak muhalefeti geride bıraktığını düşünüyorum. Mevcut tablo karşısında muhalefetin adeta acemi bir şekilde görev yaptığını söyleyebilirim. “Ahmak davası” kararının bekletilmesinin cumhurbaşkanlığı seçim takvimine bağlı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu dava, iktidarın yeni açılan davalardan avantajlı bir konumda olmasını sağlıyor. “Elde var bir” davasında, mahkumiyet kararı kesinleşince, siyaseten yasak da getirilecektir. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) İmamoğlu’nun adaylığını kabul etmeyecek, halkın mağduriyetini de dikkate almayacak gibi görünüyor.
– “Kent uzlaşısı İmamoğlu’na uzayabilir” iddialarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
İmamoğlu’na uzanacağını zannetmiyorum. Partilerin kendi içlerinde işbirliği yapmaları hukuken yasak değildir. Ancak böyle bir işbirliğinin açık veya örtülü olabilir. Kent uzlaşısının hukuki bir sakıncası yok. Ama bu nedenle, şimdi durumu terörle ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Oysaki bir yandan da terör örgütü lideriyle pazarlık yapmaları gündeme gelmiş durumda. Bu, iktidarın hem pazarlık yapma hem de terör karşıtlığını topluma aynı anda başarılı bir şekilde yansıtabilmesi açısından önemli bir çelişkidir.
– CHP, Akın Gürlek hakkında HSK’ya başvurdu. Burada bir sonuç çıkar mı?
Kesinlikle bir sonuç çıkmaz. HSK, yargı sisteminin kara kutusudur ve bu kurum Anayasa’nın 159. maddesi çerçevesinde düzenlenmiştir. Hakim ve savcıların atamaları, yerinden görevlendirilmesi, yükselmeleri gibi tüm süreçlerde HSK görev alır. İktidarın hakimleri ve başsavcıları atamasını göz önüne aldığımızda, bu işleyişte büyük bir çoğunluğun iktidarın belirlemelerine göre çalıştığını söylemek mümkün. Katılımcıların birbirleriyle her zaman iş birliği yapması ve seslerini yükseltmemesi, muhalefetin başarısızlığı durumudur.
‘CHP’Yİ GÖZÜNE KESTİRDİ’
– Özgür Özel’in genel başkanlık için seçildiği kurultayda, şaibe iddialarının gündeme gelmesi üzerine “CHP’ye kayyum” ihtimali üzerine düşünceleriniz nedir?
Bu tür bir olasılığı normal şartlarda zayıf buluyorum. Ama görünen o ki, kamuoyunda ve basında asıl hedefin İmamoğlu olduğu algısı yaratılmakta. Ancak gerçek durum bu değil. İktidarın esas hedefi CHP’nin kurumsal kimliğidir, çünkü bu parti “Eski Türkiye”yi temsil ediyor. “Yeni Türkiye”de CHP’ye yer yok. İktidar, CHP’nin yeni yönetiminin hata ve acemiliklerini görerek hedef almış durumda. Kılıçdaroğlu’nun potansiyel bir lider havasında bulunması da durumu daha karmaşık hale getiriyor. Bu bağlamda, iktidarın tepkilerine pek şaşırmamak gerek.
– İmamoğlu’nun basın toplantısında bahsettiği bilirkişinin ses kaydı Halk TV’de yayınladığı için soruşturma başlatıldı. Gazetecilerin işlediği iddia edilen suçla ilgili düşünceleriniz?
Bir eylemin suç olabilmesi için, o eylemin yasada tanımlı tüm unsurlarının söz konusu olması gereklidir. Bazen, yasal olarak suç olarak tanımlanmış bir eylem gerçekleştirmiş olabilirsiniz. Ancak eğer bu eylem hukuka uygun ise, suç olarak nitelendirilemez. Halk TV olayı bağlamında, gazeteciler kamu yararını ilgilendiren bir konuda, halkın bilgi alma hakkı doğrultusunda ilgili kişiye ulaşarak görüş istemişlerse, bunun suç sayılması mümkün değildir. Ayrıca, görüşülen kişi röportaj yapılmasına rıza gösterdikten sonra, bu duruma itiraz etmemiştir. Dolayısıyla bu durum, basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmeli. Hâlâ tutuklu olan Suat Toktaş’ın durumu ise, yasaların hatalı yorumlandığını gösteriyor. Sonuç olarak, tutuklama süreçleri sıkça toplum üzerinde baskı oluşturan bir mesaj niteliği taşımaktadır.
‘MESAJLAŞMA YARGI ÜZERİNDEN’
– Ümit Özdağ ile eski HDP Milletvekili Ali Kenanoğlu arasında geçen sözler nedeniyle Özdağ hakkında tutukluluk sürerken yeni bir iddianame hazırlandı. Bu durum, AKP ve MHP içindeki benzer ifadelerle karşılaştırıldığında ne anlama geliyor?
Ümit Özdağ, sistemin “at sineği” gibi bir rol üstlenmiş durumda. Sokrates’in de benzer bir tanımını kullandığı bu kavram, düşündürücü sorular sorarak insanları düşünmeye itecek bir rol üstlenir. Özdağ, Türkiye’ye gelen sığınmacılar konusunda sürekli önemli noktalara vurgu yaparak, muhalif bir duruş sergilemektedir. Bu durum, hem iktidar partisi MHP’yi hem de Suriye sorununu farklı bir açıdan ele alan AKP’yi rahatsız etmiştir. Özdağ’a yönelik tutuklama kararı, hukuki temellerden yoksun gerekçelerle yapılmıştı. İktidar içindeki gruplar, birbirleriyle mesajlaşmayı artık yargı ve davalar üzerinden yapmaktadır. Hem Ümit Özdağ hem de Ekrem İmamoğlu, iktidarın hoşlanmadığı özellikleriyle dikkat çeken kurbanlar durumundadır. Bir Japon atasözünde denildiği gibi; “göze batan çivi, çekici yer”.
‘AKP ALTINDAN ZEMİN KAYDIĞI İÇİN HIRÇINLAŞIYOR’
– Gazeteciler, sendika üyeleri, partilerin genel başkanları, iş insanları ve daha pek çok kişi hakkında yürütülen tutuklama ve soruşturmaları dikkate aldığınızda iktidarın amacı sizce nedir?
Don Kişot romanında geçen, “bir yay sürekli gergin duramaz” sözü bu durumu çok iyi özetliyor. İktidar, bugüne kadar gerilim politikalarıyla toplumu bir arada tutmaya çalıştı. Ancak, günümüzde ekonomik krizin derinleşmesi, gelir dağılımındaki bozukluk ve toplumsal sorunlar, yoksulluk ve yolsuzluk gibi etkenler nedeniyle, bu politikalar sonuç vermemeye başladı. Halkın bu gerginlikten etkilenmesi beklenirken, iktidarın sunduğu kavramlar artık karın doyurmuyor. “Yeni Türkiye” söylemi, muğlak içeriğiyle vatandaşa somut bir şey vermekten uzak kalıyor. Türkiye, hem içerde hem dışarda köklü bir erozyon sürecinden geçiyor. İktidar artık, fiili bir şey sunmaktan kaçındığı için, soyut söylemlere yöneliyor.
‘CEHALETE ÖVGÜYLE OLMAZ’
AKP, kendi yarattığı muhafazakâr sermaye ve tarikatlar ağı üzerinden varlığını sürdürmektedir. Böyle bir yapı, bilişim çağında cehaletle yürüyemez. Gördüğümüz üzere, iktidar artık altındaki zemin kaydığını fark etmiş durumda ve bu nedenle daha hırçın bir tutum sergiliyor. Yargı yoluyla susturulmuş, dilsiz bir Türkiye hayal ediyorlar. Atatürk’ün de söylediği gibi, “geçmişe bağlı köhne zihniyetlerle varlık göstermenin imkânı yoktur.”
BAŞAR YALTI KİMDİR?
1954 yılında Erzurum’da doğmuştur. 1974’te Kara Harp Okulu’nu tamamlamış ve Jandarma Subayı olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nde göreve başlamıştır. Görevi esnasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. 1986 yılında kıdemli yüzbaşı rütbesindeyken istifası sonrası avukatlık mesleğine adım atmıştır. 2013-2017 yılları arasında Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği ve Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. 2018 yılında kamu hukuku alanında doktor unvanı almıştır. Dr. Yaltı, aynı zamanda Cumhuriyet Vakfı yönetim kurulu üyesidir.
“`
More Stories
CHP’li Bağcıoğlu’ndan emekli askerler tepkisi
Edirne’de ‘tahsis’ tepkisi: İdeolojik bir tercihtir
Bursa Yıldırım’da büyük dönüşüm sürüyor